Mecburi Seçim Yazısı 3: Ötekileştirme Hakkında

Mecburi Seçim Yazısı 3: Ötekileştirme Hakkında

Michelle Obama'nın çok tekrarladığı bir lafı vardı: "When they go low, we go high"

Yani sizi aşağı çekmeye çalışan olursa, onların seviyesine inmek yerine daha da yukarı çıkın.


Ne yazık ki bunun siyasette pek işe yaradığını sanmıyorum. Kocası gayet uzlaşmacı olmasına ve makul bir retorik kullanmasına rağmen, 8 senesinin sonunda, ülkenin yarısına yakını tarafından nefretle anılıyor. Daha kötüsü, kendi seçmeninin bir kısmına dahi yaranamadı, hem de "fazla uzlaşmacı" göründüğü için. "When they go low, you go lower" mottosunu uygulayan Trump ise başkan.

***  

Kutuplaşma ve ötekileştirme her yerde, her cenahta sorun. Türk siyasi diskurunun çoğu çomar, yandaş, Fetöcü gibi kalıplardan oluşuyor. Ama buna çözüm için önerilen "kucaklayıcı strateji"lere karşı biraz alerjim var.

Bir kere bu iş, vatandaşın veya siyasi adayların retoriğinden bağımsız hale gelmiş vaziyette. Yeni medya düzeni, kişiyi olduğu gibi göstermeyen bir sirk aynası gibi. Sen ne kadar aziz olursan ol, karşında merkezi olmayan bir makina var ve bu makina her lafını çarpıtmaya çalışıyor. Hele hele Türkiye'deki gibi gayrıresmi bir sansür ile birleşti mi tam felaket (Acaba canlı yayınlanmak için tam olarak kaç milyon kişilik miting lazım?). 

O yüzden kucaklayıcı olmanın etkisi az, hatta negatif. Obama bunun örneği idi.

İkincisi, bu tavır ister istemez bir yalancı eşitliğe (false equivalency) yol açıyor. Ben bunu sindiremiyorum. Yani muhalif karşıdakine cahil diyor, çomar diyor, hülooğ diyor, iktidar ise muhalifi vatan haini, terörist, din düşmanı vs diye resmediyor. Bunların arasında bir denklik yok. İkinci grup çok daha kötü.

Ve iktidarın retoriğinin arkasında reel bir güç var, yargı ve polis şeklinde. Hiç olmazsa, vergilerle finanse edilen gruplar var. "Çomar" diyenin arkasında reel ne var?

comar.jpg

 

Şöyle düşünün: Sokakta bir kavga var. Bir taraf diğerine "eşşeoğlueşşek" deyip (retorik) tokat atarken (zayıf reel güç), diğeri adama "orospu çocuğu" deyip onu sopayla dövüyor. Kavgayı izleyenlerin de yarısını arkasına almış, onlara tempo tutturuyor. Şimdi yıllardır sopayı ve daha ağır küfürleri yiyen mi özeleştiri yapmalı, çuvaldızı kendine batırmalı? 

Üstelik bu analoji eksik, çünkü seyircilerle kavga edenler arasında daha yakın bir bağ var gerçekte. Yani seyirciler aslında o sopayı büyütüyorlar destekleriyle ve bağışlarıyla. Erkin ettiği o küfürleri (vatan haini, terörist, fetöcü vs) birer megafon gibi tekrarlıyorlar. Tüm bunlar da daha genel bir temele oturuyor, sağ cenahın değer yargılarıyla harmanlanarak ("bunlar zaten dinsiz", "dış güçlerin ajanı")

Ve sen, sopayı yiyen olarak veya onu destekleyen seyirci olarak, ne kadar az küfredersen et, ne kadar yavaş tokat atarsan at, mevcut medya organizasyonunun filtresi yüzünden karşıdakine yaranamazsın. Muhalefetin %99'u ötekileştirici dil kullanmasa bile, illa ki %1'i kullanacak ve medya da onu allayıp pullayarak servis edecek. Bu, tüm cenahlar için geçerli, sadece medya güçleri farklı.

***

Tüm bunlar demek değil ki bu işin hiç çıkar yolu yok, sistemi kapatıp gidelim.

Uzlaşmacı dil kullanmak, insanın kendi çevresi için geçerli. Çünkü bu medya balonlarını ve confirmation bias döngüsünü kırabilecek tek şey, kişisel ilişkiler. Ben bir AKP'li bakanın demecini objektif olarak okuyamam ama sevdiğim bir yakınım AKP'liyim derse oturup onu dinlerim. "Dünya Lideri" filan diye saçmalamadığı sürece de dinlemeye devam ederim.

Muhalif bir çocuk, örneğin ailesiyle konuşurken bu kalıpların ötesine geçmeli. Arkadaşlarını, televizyonda kendisine aşılanan kalıplara sokmaya çalışmamalı. O ilişkilerin kredisi, yankı odalarının duvarlarını delmeye yeter.

Ama genel muhalefet stratejisine gelirsek, burada Makyavelist olmak lazım: tek geçerli yol, güç sahibi olmak. Yani muhalefet kendi medya ağını, kendi patronaj ağını, kendi sivil toplum ağını kurduğu, kendi kadrolaşmasını yaratabildiği, kısacası kendi sopasını imal edebildiği ölçüde bunlarla başedebilir.

(O bile zor tabii, zira yargı, istihbarat ve kolluk kuvvetleri gibi daha büyük devlet sopaları da Türkiye'de iktidarın elinde, politize olmuş durumdalar.)

Roosevelt'in taa 120 sene önce ABD dış politikası için kullandığı laf, bugünkü muhalefet stratejisini de özetliyor aslında:

"Sakince konuşup, büyük bir sopa taşırsan, epey ileri gidersin"

stick.jpg

Kadir Mısıroğlu Ölmeden Arkasından Konuşayım

Kadir Mısıroğlu Ölmeden Arkasından Konuşayım

Mecburi Seçim Yazısı 2: En Sevmediğim Seçmen Tipi

Mecburi Seçim Yazısı 2: En Sevmediğim Seçmen Tipi